Vatikan müzesi
2024 Aralık ayinin
23 ünde Romaya vardım. Romaya ayırdığım Üç günlük bir plandı ve planım aralığın 25 ini tümüyle Vatikan müzesine ayırmak ve her şeyi ve her alanı en detaylı biçimiyle hissetmekti.
Tur şirketi 25 i için aldığım bileti Paskalya nedeniyle değiştirmem gerektiğini söyledi. Katolik İtalyanlar için Paskalya bizdeki bayramlar gibi aile birleşimi için en önemli nedenlerden.
Ayin 25 inde müzenin kapalı olması nedeniyle 24 un sabahında erken bir saatte zar zor muze biletini temin edebildim. Müze için, İtalyanlar üç günde ancak görülebilir derler.
Fontana di Trevi ye 200 metre uzaktaki Hotel Academia dan sabah kahvaltını erkenden yapıp yola çıktık. Tramvayla 15 dk sürdü. Kısa bir yürüyüşün ardından etrafı dağ gibi yüksek duvarlarla örülü Vatikan ülkesinin müze girişini ancak bulabildik.
Hava soguktu ve müze önünde buluştuğumuz rehberimizin yardımıyla önceden almış olduğumuz biletler sayesinde hiç sıra beklemeden yüzlerce kişilik kalabalıkları aşarak kısa sürede Vatikan kapılarından içeri girebildik. İçerisi bir başka ülkeye girer gibi , hava alanlarında var olan Sistemin aynısı, çantalar ve bedenlerimiz arandıktan ve gerekli kontroller yapıldıktan sonra ancak İçeri girebildik.
Vatikan Müzesi'ne adım atar atmaz kendimi bambaşka bir dünyada buldum. Her köşe başında karşıma çıkan muhteşem eserler, sanki bgeçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyordu beni. İhtişam ve dinin sanata etkisi en görünür haliyle tam içinde bulunduğum bu yerdeydi.
O güne kadar televizyonda, kitaplarda yada sosyal medyada gördüğüm o büyük sanatçıların eserleri arasında gezmek bunları görmek
Özellikle Sistina Şapeli'ndeki Michelangelo'nun tavan freskleri karşısında nefesim kesildi. O devasa tavanı süsleyen figürler, adeta canlıymış gibi hareket ediyordu gözümde. Yaratılış sahnesini resmeden o meşhur bölüm ise beni büyüledi. Nokia’nın o meşhur repliği geldi aklıma 🙂 İnsanın yaratılış sürecini bu kadar etkileyici bir şekilde resmetmek, gerçekten de büyük bir sanatçının işiydi. Fotoğraf çekmek yasakmış bunu ben üç fotoğraf çektikten sonra farkedebildim. Her hangi bir uyarı almadım ancak fotoğraf çekmenin yasak olduğunu bilseydim inanın çekmezdim. Kameram sessizde ve flaşı kapalı durumdaydı.
Raffaello Odaları'nda ise daha farklı bir atmosfer hakimdi. Duvarları süsleyen canlı renkler ve hareketli figürler, odalara sıcak ve samimi bir hava katmıştı. Özellikle Atina Okulu freski, felsefenin ve sanatın ne kadar iç içe olduğunu gözler önüne seriyordu. Platon ve Aristonun o meşhur atina okulunda ki yer ve gök imgelemlerinde sanatın gücüyle düşüncenin gücünün birleşimime tanıklık ediyordum. Bir ara parlayan bir büstün üstüne aks eden suratımda bir gülümseme belirdi istemsiz bir heyecan ve mutluluktu benimkisi. kendimi bu yerde, az bir zamana sınırlı ve her şeyi görmeye aç bir yabancı olarak gördüm. Bir yandan da insanın sanatta ulaşabileceği sınırsizligi ve bu sınırların nasıl uluslararası bir meshuriyet kazandığına ve ölümsüzleştiğinede tanıklık ettim.
Lise yıllarımda Felsefe kitaplarının kapaklarını süsleyen o meşhur çizimleri canlı biçimde görmek ve raffaellonun zamanin birinde bu odada olmuş olduğunu bilmek gerçekten heyecan verici bir duyguydu.
Müzeyi gezerken kendimi bir çocuk gibi heyecanla her köşeyi keşfederken buldum. Her yeni salon, benim için yeni bir sürpriz barındırıyordu. Antik heykeller, krallar , prensler ve prensesler , mozaikler ve freskler arasında kaybolmak, harika bir deneyimdi.
Vatikan Müzesi, sadece bir müze değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük sanat eserlerine ev sahipliği yapan hritiyan dünyası için kutsal bir mekan. Bu müzeyi turizmin yoğun zamanlarında gun içinde 15 ile 25 bin kişi ziyaret ediyormus. Burayı ziyaret etmek, hayatımda yaşadığım en güzel deneyimlerden biriydi.
Yorumlar
Yorum Gönder