Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî İBN BATTÛTA SEYAHATNÂMESİ , kitabı hakkında
Ortaçağın en büyük seyyahı ve Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin sahibi. Uzun adı; Ebû Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. İbrahim Levâtî Tancî. 17 Recep 703/25 Şubat 1304'te Fas'ın Tanca şehrinde doğdu; 770/1368'de Tâmesna-Merrâkeş kadısı iken vefat etti. Ailesi, Berberî asıllı Levâte kabilesinden olup Berka'dan Tanca'ya göçenlerdendir.
Gayesi yeni medeniyetler kulturler, ırklar ve yaşam biçimleri tanımak. Ortaçağ'ın en büyük seyyahı kabul edilen Marko Polo'nun bir numaralı rakibidir; hatta Kraçkovsky'nin ifadesiyle Marko Polo'dan çok daha geniş bir alanı gezmesi ve üç kıtada en önemli kültür merkezlerine ulaşması münasebetiyle onu geride bırakmıştır. Kuzey Afrika üzerinden yaptığı yolculukta ilk emeli olan hac ibadetini yerine getirmiş olsada kendisini dönemin âlimlerine ve onların kervan ruzgarlarina kaptirarak derviş elbisesine bürünmüş ve Arapça dilinin dönemin üstün din dili olması nedeniyle de üç kıtada ayak basmadigi yer kalmamış. Kuzey afrikadan , Sudi Arabistan'a , Mekkeye Medine'ye, sonra irana oradan Anadolu'ya , İstanbul'a , Hindistan'da , Çin'e , Maldivlere , Endonezya ya ve Magripe, Endülüse ve siyahlar ulkesine,
Kitap, ibni Battutanin her tilkinin dönüp dolaşıp geri döndüğü o doğduğu topraklarda, dönemin sultanı tarafından verilen emir ile iBni Cuzzey tarafindan yazıya gecirilmistir.
Ibni Battuta gittiği yerlerde, zamanla edindiği tecrübeleri kullanarak devlet kademelerinde itibar görmüş ve kendisine maddi ve manevi destekte bulunulmuştur. Dilinin Arapça olması ve derviş kıyafetiyle gittiği yerlerde kadılık görevi de yapmıştır.
Kendisine verilen değerin azlığını hissettiği her yerden göç etmiş ve giderken de bazen develer yüklü hediyeler ve cariyelerle yol alirken bazen de yük olmasın diye hamile eşini olduğu yerde bırakmayı bile göze alacak derecede de yol hayranidir. Yolculuklar atlar ve develer uZerinde bazen de yaya olarak yapmış bir çok kez haramilerle girdiği savaşlarla da cesaretli biri oldugunu isbatlamistir.
Kitapta siyah insanların ulkesinde bazı vahşi siyahların insan etinden beslendiklerine, o zamanda dahi Çinlilerin köpek etine itibar ettiğine, siyahlar ülkesinde çekirge etinin hurma kadar değer gördüğüne , paranın olmadığı yerlerde deniz kabuklariyla, tuzla , kumaşla yapılan alışverişlere ,altının , yakutun en çok nerede çıkartıldığına, hindistan tapinaklarinda ki som altından tanrı heykellerinin varlığına, köylerin kazançlarının vergi olarak alindigi ve yüzlerce köylerin ve halkının insanlara kazanclariyla hediye edildiğine, sömürüde hep ezilenin köylü olduğuna , yıkılan kralliklara , yeniden kurulan devletlere ve başa geçen sultan adaylarının taht oyunlarına , elini kolunu başını kesip sonra birleştirdiği çırağını dürtmekle yeniden ayağa kaldıran sihirbazlara, oturduklari yerden metrelerce hiç bir araç olmadan havalanan Hintli yogilere , hep bu yolculukta ibni Battuta ya eşlik ettikçe şahit oluyorsunuz.
Yemeği içmeyi seven ibni Battuta pirinç in zamanın en değerli besini olduğunu, etin ve sütün ikram da değerli besinler olduğunu o günun ortacağı icin bile anlattiginda bugün hala o besinlerin sofralarda ki yeri düşünüldüğünde aslında kazanılan milyon eurolarin nasılda gereksiz olduğu fikri uyaniyir insanda. Çünkü insan yine sutle besleniyor , et yanında pirinç pilavı yiyor , siz bunu farklı yöntemlerle ancak şeklini değiştiriniz ancak öz aynı kalıyor.
İbni Battuta yi tanıdığıma çok mutlu oldum, onunla işimden arta kalan ve rahatimdan taviz vererek gecenin gec saatlerine kadar çıktığım sınırı olmayan bu yolculuk Fasin Marakeş şehrinde ki Jam el afna meydanının hemen yanında yükselen Al Kutubiye camisinde kesişti. Ortaçağdan beridir varlığını koruyan bu camii, beni de en az ibni Battuta kadar heyecanlandırmıştı. Namaz vaktine denk getirip sadirvanda abdest alıp al kutubiye camisinde namaz kılma serefine erismistim. İnsanin çokluğu ve zamanın azlığı nedeniyle minareye çıkma fırsatı bulamamıştım. İbni Battuta bu imkana ulaşmış. Şehre yüksekten, bakmış. Aslında farklı zamanlarda da olsa belki marakeste gezdiği adımlardan bir kaciyla adımlarım denk bile gelmiştir. Nasilda güzel bir his bu.
İbni Battuta in elestirdigim bir yanı şu oldu ki o dönem ilim irfan ve din üzerinde belki daha derin bilimlere ulasabilirdi. Gittiği yerlerde ki gozlemlerinde ki aktarmaları yetersiz gördüm, yüzeysel. Onlarca yıllık bir gezi daha detaylı anlatilabilirdi. Kendisine verilen değeri değerli taşlarla altınlarla ölçen maddiyati fazladan öne çıkartan biri. Hatta kendisine sadece yemek hediye eden krala sizi diğer kralalara nasıl anlatayım diyecek kadar da yol masraflarını çıkartmaya çalışan , ticaret yapmadan yıllarca gecinmis bir gezgin.
Kitap,Fas kralının ibni Battuta yi fasa geri çağırması ve kendisine kadılık vermesiyle son buluyor. Ve kadı Battuta sıfır noktasına geri dönerek yine orada bir hiç oluyor.
Yorumlar
Yorum Gönder