GECENİN RENGİ


Koş dedi koş. 

Nefes nefese kalmıştı. 
Daha ne kadar kosmalıyım diye sordu

Ses: sana durman gereken zamanı söyleyeceğim, şimdilik koşmalısın. 

Halil sanki ardından gelen şey onun sonu olacakmışcasına koşuyordu. Nefes nefese kaldı, birden durdu, başını önüne eğerek öksürmeye başladı bir taraftan da elleriyle diz kapaklarını tutuyordu, kusacak gibi oldu, bir kaç kez daha öksürdü, nefes alışı normalleşti, başını havaya kaldırdı belini düzeltti kollarını iki tarafa açarak derin bir nefes daha aldı. Ben niçin kosuyordum diye sordu kendi kendine , etrafına bakındı tarlalardan başka ne bir ev ne de bir canlı vardı, yaşadığı köyün oldukça dışına çıkmıştı. 

Burada ne arıyorum, neden geldim , niçin yürüyerek değilde koşarak geldim diye kendi kendine sordu , bir an içinde bulunduğu andan ve durumdan ötürü içini bir korku kapladı , çığlık atacak gibi oldu sonra 

Bir ses duydu : sen ben istediğim için kosuyordun ve ben istediğim için durdun ve ben istediğim için de şimdilik kendini sorguluyorsun ancak bilmeni isterim ki benim isteklerimin dışına çıkamazsin

Halil korkuyla duyduğu sesin geldiği yöne baktı , kimseler yoktu, kendi etrafında dönmeye ve sesin sahibini aramaya başladı. Ancak kimseleri goremedi. 

Halil : Sen dedi , neredesin benim kosmamin yada durmamin sana ne faydası olabilir ki niçin beni yönetmek istiyorsun, kimsin sen diye sordu 

Ses : ben o yum dedi 

Halil : o mu ? O da kim ben o diye birini tanımıyorum

Ses : hayır dedi beni o kadar iyi taniyorsun ki sana senden daha yakınım. Gecende, gündüzünde, ayında, yıldızında, kendi bedeninde , başlangıcında ve sonunda beni görebilirsin 

Halil : hayır seni göremiyorum, sen kimsin? bana kendini tanıt diye bağırdı, etrafında döndü, gökyüzüne baktı yerde güneşin kızgın kumlarına yayılı gölgesinden başka hiç birşey görünmüyordu. Başını gölgesine doğru çevirdi ona ellerini kaldırarak benimle konuşan senmisin diye bağırdı ancak bir taraftan da yerdeki gölgesinin kendisiyle konuşuyormuşçasina kendisini takip eden hareketlerinden ürktü, birden koşmaya başladı. Kendisinden bağımsız hareket edemeyen gölgesine bakarak koşuyordu, sanki daha hızlı koşsa gölgesinden ayrılacakmış hissine kapıldı, daha hızlı koştu ve koşarken yön değiştirmesi nedeniyle gölge halilin önüne doğru vurunca halil aniden durdu ve gölgesini arkasına alacak biçimde güneşe doğru koşmaya başladı, o kadar koştu ki ayağındaki terliği, tarlada ki yeni biçilmiş buğday tarlasında yetişen ayrık otlarına takildi ve halilin ayağından çıktı, halil kontrolünü kaybedince birden yere yığıldı, bir grup bıldırcın halilin az ilerisinden ötüşerek uzaklaştılar. Buğday sapları Halilin vücudunun bazı yerlerinde yara açtı, kusar gibi oldu, yuzunun rengi sapsarı olmuştu, Halil aniden ağlamaya başladi, kendini olduğu yere bıraktı,gözyaşları yanaklarından süzülerek toprağa düşüyordu, artık gölgesini göremediğini farketti, onu alt etmiş yere düşen bedeninin altında ezilmiş hissine kapıldı, ağlaması durdu. 
Ayağa kalkar gibi oldu, gölgesini görünce tekrar yere yattı ve birden gülmeye başladı, seni yendim dedi Seni yendim,

Yüzünü toprağa doğru çevirdi ve gölgesini kendi altında görünce, buğday tarlasında yüzlercesi bulunan taşlardan birine sinsice elini uzattı, elini yerde sürükleyerek, yerden ayirmayarak eline bir taş aldı, aniden kafasinin golgesine vurmaya başladı, Vurdu vurdu ve yine vurdu saatler geçti güneş batti ve hava soğudu, halil hala vuruyordu ta ki karanlık insanın gölgesini kendisinden bir başka aydınlığa kadar alana dek. 

Halil, kendi gölgesini göremeyince birden ayağa kalktı yari eğik biçimde etrafına bakındı ve gülmeye başladı. 

pancarini sulamaya gitmek için tesadüfen oradan gecen adam ve karısı yerden aniden kalkan ve gülmeye başlayan, karanlıkta ne olduğu tam belli olmayan halilin halil olduğundan habersiz 

adamın karısı :Allah diye bir çiğlik attı, 

kadının kocasida karanlıkta aniden yanlarinda beliren o ne oldugunu bilmediği şeye, karısının çığlığına ek, küreği kaldırdı korkuyla tam sallayacakken , son anda durdu, 

Adam, Allah seni kahretsin deli halil ödümüzü koparttin dedi. 
Adamın karısı, hay Allah senin belanı versin köpeğin oğlu, sana zincir vursalar yeridir , senin ne işin var burada dedi, oy dedi ödüm koptu bana suyu ver dedi suuu

Halil gülmesine devam etti ve elinde ki taşı havaya kaldırarak kadına fırlatır gibi yaptı.

Adam bunu görünce aniden elinde ki küreği halile fırlattı 
Adam : Git dedi Halil git , gece gece Allahu ekber dedi. 
Halil kürekten zor bela kurtuldu, iki adım geriye kaçtı ve bu kez taşı kadına fırlattı, ay anam diye bir ses duyuldu. taş kadının başına geldi ve kadın oracıkta yere düştü. 

Adam savrulan küreği tekrar kavradı ve halilin kafasına isabet aldı ve salladi, kürek halilin kafasına isabet etti, Halil oracıkta yere düştü, kürek adamın elinden savrulmuştu adam, karısını omuzuna attı.

Adam : vah başımıza gelen vah başımıza gelen diye bağırarak bir kaç adım atmıştı ki aniden geri döndü ve küreğini alıp hızlı adımlarla köye doğru gerisin geriye yürüdü. 

Halil, yarı baygın bir durumda yüzü toprağa bulanmış, göz ucuyla taşla vurduğu kafasının gölgesinde oluşan çukura dolan kana bakıyordu, kan çukura dolarken ayın yansıması deli halilin kanın da belirmişti sanki bir yakamoz gibi, hafif bir rüzgarın dalgalandırmasıyla hiç görmediği denizler kadar uçsuz ve bir o kadar can alıcıydı

Ses sustu, toprak sustu, ay sustu, meltem sustu. 
Karanlıktan aydınlığa giden bir yol göründü Kandan denizlerde 
Yelkenler belirdi, içlerinde huriler 
Yelpazeli köleler, binbir çeşit yemekler 
Hepsi halil diyordu, halillllll

18/06/2019 ispanya günleri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İTİRAFLARİM KİTAP İNCELEMESİ TOLSTOY

Varlık ve yokluk ilişkisi

UYKU ALEMİNDE BİN FERSAH